Era Medya Tanıtım

6 Ekim 2010 Çarşamba

Felsefe ve Sosyoloji Dersleri







Eytişim,Eytişim Nedir?,Eytişim Anlamı


Karşılıklı savların ileri sürüldüğü bilimsel konuşmaları yönetme ve yürütme sanatı. 2- Fichte, Hegel ve Marx gibi filozofların, kavramların karşıtlarıyle birlikte düşünülerek gerçeğin bulunabileceği yolundaki görüşlerine verilen ad. 3- Genel anlamda Sokrates’in soru sorma ve soruları karşılama temeline dayalı öğretim yöntemine benzer bir tartışma yolu.
Müzik Felsefesi (Sanat Felsefesi)

A. Estetik Konusu

..”Estetik” kelimesi Yunanca “aisthesis” veya aisthanesthai” kelimelerinden gelir. Duyum,duyular, algı, duygu ile algılamak gibi anlamlar taşır. Bu kelimelerden çıkarılabilecek olan, estetiğin, duygusallığın sağladığı bilgilerin bilimi olmasıdır.Estetiğin kurucusu Alexander G.Baumgarten’-dir (1714-1762).

..Ona göre mantık, düşünce ve zihne bağlı yukarıdaki bilgilerin doğruluğunu inceleyen bir bilimdi. Estetik de duyu ve duygulara bağlı bilgilerin doğruluğunu inceleyecekti. Yani estetik mantığın ikiz kardeşi veya duyulara dayalı bilgilerin mantığı olarak ortaya konmuştu. Felsefenin içinde üç temel normatif bilim vardırBunlar doğruluk temeli üzerine kurulmuş Mantık, iyilik temeli üzerine kurulmuş Ahlak ve güzellik temeli üzerine kurulmuş Estetiktir. Dolayısıyla estetik duyusal alanın bütün genişliğini değil, özellikle güzel olan kısmını inceler.

Bu nedenle, bir ara estetik kelimesi yerine güzellik bilimi veya felsefesi kavramları da önerilmiştir (J.G. Herder ve G.W.F. Hegel tarafından). Ancak daha sonra estetiğin temel değerinin sadece güzellik olarak sınırlanmasına karşı çıkanlar olmuştur (i. Kant, Fr. Shiller, K. Rosenkranz, L. Wittgenstein gibi).

Onlara göre yüce, trajik, komik, zarif, ilginç, çocuksu (naif) soylu, çekici ve hatta çirkinlikbile estetiğin inceleyeceği değerler içine girebilir.Estetiğin araştırma alanını güzellik ve sanatla sınırlayan geleneksel anlayışa karşı, sezgi ve sezginin ifade edilmesini teklif edenler (B. Croce) pek kabul görmemiştir. Estetik bilimi gene bir sanat felsefesi olarak kabul edilmektedir.

Freud Kişilik Gelişimi

Psikolojik araştırmaların çoğunda Freud önemli bir rol oynamıştır. Ona göre bilinçsizlik insanı anlamada önemli bir anahtardır. Ona göre bilinçsiz olan fikirlerin çoğu ilkeldir ve bu fikirler bilinçli akıl tarafından kabul edilmezler. Freud zihni üç yapıya ayırır: İD, EGO VE SÜPER EGO.

Bu üç öge çocuk gelişiminin farklı aşamalarında görünür. İd, doğumla birlikte ortaya çıkar. Yeme, içme, beslenme, giyinme gibi içgüdüleri içerir. En basit yapıdır, gerçekçi değildir. Rüyalar id’e örnek olarak verilebilir. EGO, kişiliğin temel bölümünü oluşturur. Doğumdan itibaren gelişmeye başlar. Ego, gerçek dünyayı öğrenmemiz için gereklidir.

Ego: ne kadar güçlü ve gerçekçi olursa, insanın genellikle daha başarılı olması muhtemeldir.

SÜPEREGO: Kişiliğin ahlaki yönüdür. Freud’a göre anne ve babalar bebeklik döneminin sonuna doğru, doğru ve yanlışı öğretirler ve belli ilkelere göre davranılmasını beklerler. Bu süperegonun başlangıcıdır. Freud’a göre tüm ahlaki değerler süperegonun bir işlevi olarak öğrenilir.

Yeniçağ felsefesi

Yeniçağ felsefesi, İlk ve Ortaçağ’da varılan sonuçların yeni bir biçimde ortaya çıkmasıdır. Rönesans bu ikisi arasındaki geçiş dönemidir ve yeni bir dünya görüşü sunar.

Rönesans dönemi genel özellikleri:

I- Ortaçağ felsefesi, sınırlarını Hıristiyanlığın çizdiği dinsel bir görünümdeydi. Rönesans da ise düşüncenin her türlü otoriteden kurtarılması, akla ve deneye önem verilmesi ön plana çıkmıştır.

II- Ortaçağ, içe kapalı bir sistemdi ve dili Latinceydi. Ama Yeniçağ’a basamak olan Rönesans, çok tarzların ve yolların olduğu bir dönemdir. Bu dönemde milli diller doğmuştur.

III- Ortaçağ’da felsefeciler, din adamlarıydı. Rönesans’ta ise yazarlar, araştırmacılar v.s. de felsefe yapmışlardır. Ortaçağ filozofu doğrunun bulunmuş olduğuna inanıyordu, Rönesans filozofu ise kendini yeni ilkeler getiren bir dönemin temsilcisi sayar.

IV- Ortaçağ’ın yolu ve düşüncesi birdir. Rönesans’ta ise bu birlik bozulmuştur. Artık doğruya ulaşmak için pek çok yol vardır.
Rönesans’ın yolunu çizen ana akımlar, iradecilik ve isimciliktir. Ortaçağdan sonra artık tümel gerçekler yoktur. Bilginin kaynağının deney olduğu ve doğa üzerinde insanın egemen olması gerektiği savunulmuştur. Bu gibi fikirler Modernizmin doğuşuna temel teşkil eder.

Rönesans kendinden doğmuş bir hareket değildir. Tekelci kilise otoritesinin kırılması, doğudan yapılan çeviriler bu hareketin doğmasına etki etmişlerdir.

Rönesans’ın yeni din anlayışı ise reformisttir. “Hıristiyanlığın öğretileri bozulmuştur ve asıl doğrulara dönülmelidir” fikri Protestanlığı doğurmuştur. Bunun yanında kökleri Stao’ya kadar uzanan doğal din anlayışı yani akıl dini ortaya çıkmıştır.

Sosyal Psikoloji Nedir?

En geniş anlamı ile sosyal psikoloji kişiler arasındaki etkileşimlerin bilimidir. Psikoloji ile sosyoloji arasında kalan bir alanda etkilidir. Psikolojik sosyal psikoloji olayları bireyden çevreye doğru incelerken sosyolojik sosyal psikoloji olayları çevreden bireye doğru inceler.

Sosyal psikolojide belli başlı dört kuram vardır.

a..Psikoanalitik kuram

b..Davranışçı kuram

ç..Rol kuramı

d..Alan kuramı

Sosyal psikolojinin kendi başına bir bilim olarak geçirdiği gelişimi yirminci yy’la kadar olan ve yirminci yy sonrası olarak iki kısımda ele alınır.

İlk devre MÖ.520′lerde ‘Sana yapılmasını istemediğini sende başkasına yapma’ diyen Konfuçus’la baslar. Sonraları Eflatun, birey toplum ilişkilerini vurgularken

Aristo, bireyin sosyal davranışa olan etkilerini incelemiştir. MS 1378 sıralarında İbni Haldun insanın yaratılış icabı toplumsal bir varlık olduğunu belirtmiştir.

16. ve 17. yy’larda insanın sosyal davranışına ekonomik uyarıcıların etkisi ön plana çıkarken 17. Ve 18.yy’larda İngiliz filozofları sosyal davranışın hangi güdülere dayandığını bulmaya çalışmışlardır. Sonraları sosyolojinin kurucusu sayılan A.Comte’un çalışmaları ve Durkheim’in araştırmaları gelir.

1900′lerden sonra bu bilim dalı hızlı bir gelişme sürecine girmiş ve ikinci dünya savaşıyla beraber etkinliğini iyice arttırmıştır. Bugün sosyal psikoloji artık bağımsız bir bilim dalı olmuştur.

Patrimanyal nedir?

Askeridir, dinidir, gelenekseldir, babadan oğla geçer.

Habermas: Söyledikleri sosyolojik perspektif içerisinde çözümlenmeye ve klasik sosyolojiye çok uygundur. Çağdaş ve klasik sosyoloji arasındaki fark sosyal olguları hangi eksende ele aldıklarıdır. İlişkilerden mi? Siyasal politik davranışlardan mı? Olgulardan mı? Yoksa kurumlardan mı? Hareket ederler. Sentezleme girişiminde bulunan ve en iyi sentezleme yapan kişidir. Rasyonalisttir ancak aydınlanmacı bir rasyonalist değildir. Yeniden rasyonalistliği devam ettiren sentezci bir yol izler. Habermas Weber gibi davranır ama tamamen ondan etkilenmez. Klasik sosyolojide bundan çok bahsedilmesine rağmen çağdaş sosyolojide bahsedilmemesinin nedeni: Klasik sosyolojide görüşü ilk ortaya atan kişiden bahsetme zorunluluğu vardır. Ayrıca klasik sosyolojide kalıplaşmış olgular vardır. Bu dönemde tartışılacak konular için bireyden yararlanılır. Çağdaş sosyolojide ise literatürlerden yararlanılır. Habermas Weber’ci değildir. Çok ortak yanları vardır. Weber rasyonelliğin bir demir kafes olduğunu ama gerçek alanda rasyonellik olduğunu söylemiştir. Habermas ta içinde modernleşmenin ciddi sorunları olan ve kısmende rasyonel düşünmeyi teke indirme söz konusudur.

Analitik Felsefe Nedir?

2. Dünya Savaşı’ndan sonra İngiltere’de ve ABD ile bazı İskandinav ülkelerinde yaygınlaşan ve felsefenin asıl uğraş alanının dil ve dildeki kavramları çözümlemek olduğunu, bu yolla “kafa karışıklığı” yaratan geleneksel felsefe sorunlarının çözülebileceğini savunan felsefe akımı.

Akımın kurucusu ve en büyük temsilcisi Avusturyalı filozof Ludwig Wittgenstein’dir. 1945-60 yılları arasında gelişen analitik felsefe bir ölçüde İngiliz düşünürleri Bertrand Russel ve G.E. Moore’un 1900’lerden başlayarak geliştirdikleri gerçekçilik ve çokçuluk düşüncesinden türemiş olan 1930’ların mantıksal olguculuğunun devamıdır.

Analitik felsefenin temel hareket noktası felsefenin tek konusunun dil olduğu anlayışıdır. 20. yüzyıl başlarında gelişen mantıksal olguculuktan felsefenin kendisinin bilgi üretmediği görüşünü ve felsefe tarihinde yapıt vermiş düşünürlerin aslında dilin yarattığı sorunlarla uğraşmış oldukları görüşünü devralan analitik felsefe, felsefenin dilsel yapıları çözümlemekte asli uğraşını bulabileceğini savundu.

Analitik felsefe, Russel ve mantıksal olgucuların anlayışların temelinde yatan, mantık aracılığıyla bir mükemmel biçimsel dil kurmayı amaçlar. Ancak bu amacından uzak kalarak gündelik dile yönelmiştir. Buna göre sağduyunun kaynağı olan ve “sıradan” insanların konuştukları dil, zaten tam ve yetkindir. Felsefeye düşen, dilin bu gündelik kullanımının dışına çıkması sonucu beliren sahte sorunları gidermektir.

Holistik Felsefe Ne Demektir

“yeniyi inşa etmek”e yaklaşımımızda, holistik (bütünsel) bir yaklaşım kullanmak istiyoruz. holistik felsefe, tüm varlığımıza önem vermek ve beslemek demek. beden, zihin ve ruh. üçünden birini bile ihmal edersek eksik kalırız, bütün olamayız. hangisinden başladığımız önemli değil ama eninde sonunda diğerlerini de dahil etmek zorundayız. bedenle işe başlıyorsak, beslenme konusuna eğilmek isteriz. yediklerimiz ve içtiklerimizin duygularımızı nasıl etkilediğinin bağlantısını öğrenmeye başlarız. bedenimiz için en iyi seçimleri yapmak isteriz. bitkiler, vitaminler vb. konulara eğiliriz.

bize uygun gelen bir jimnastik türü bulmaya çalışırız. jimnastik kemiklerimizi güçlendiren ve genç kalmamızı sağlayan bir etkinliktir. spor ve yüzmenin yanısıra dan, tai-chi, uzakdoğu sporları ve yoga da var. ben duvara bacaklarımı uzatıp başaşağı yatmayı çok seviyorum.

rolfing, heller work, trager gibi beden çalışmalarını da denemek isteyebiliriz. masaj, ayak refleksolojisi, akupunktur veya chiropractic vb. çalışmalar da çok yararlı.

Holistik Felsefe hakkında bilgi, Holistik Felsefe makale, Holistik Felsefe makaleleri, Holistik Felsefe Ne Demektir, Holistik Felsefe nedir?, Makaleleri

Antropoloji Bölümü


Programın Amacı

Antropoloji (insanbilim) programı, evrenin ve dünyanın oluşumu; yaşamın başlangıcı ve gelişimi; insanın biyolojik evrimi; ırkların doğuşu, yayılışı ve fiziksel özellikleri; toplumların ve kültürlerin oluşumu, gelişimi, değişimi ve bu konularla ilgili tarih öncesi, tarihi ve güncel tüm sorunlar üzerinde eğitim yapar.

Antropoloji bölümündeki programlar ve ilgilendikleri konular aşağıda özetlenmiştir:

Fizik Antropoloji: İnsanın fiziksel özelliklerini metrik ve morfolojik yöntemlerle araştıran; toplumun genetik yapısını esas alarak, yaşayan insan gruplarının çeşitliliğinin nedenlerini bulmaya çalışan bir bilim dalıdır. (Bu dalda ayrı bir lisans programı vardır ve bu kitabın “Fizik Antropoloji” bölümünde açıklanmıştır).

Paleoantropoloji: Fosil-insanbilim anlamına gelen paleoantropoloji, insanın geçmişte ve bugün canlılar dünyasındaki yerini; prüimat (tüm maymun türlerini ve insanı da içeren memeliler) takımı üyelerinin benzer yapısal özellikleri açısından akrabalıklarını ve bunların tarih öncesinden ve tarih devirlerinden kalan fosil örnekleriyle yakınlık derecelerini ve çevreleri ile ilişkilerini uygulamalı bir biçimde inceleyen bilim dalıdır.

Sosyal Antropoloji: Bu bilim dalı geçmişte yaşamış ve çağımızda yaşamakta olan çeşitli toplumların ve bir toplumda değişik alt kültürlerin yaşayışını inceler, kültür-kişilik ilişkisini, toplumsal değişmeyi belirleyen faktörleri ortaya çıkarmaya çalışır.

Antropoloji Bilimi, antropoloji bölümü, Antropoloji Bölümü Dersleri, Antropoloji Bölümü Kitapları, Antropoloji Bölümü Puanları, Antropoloji Bölümü Ygs Puanları, antropoloji ne demektir.

Bilgi Kuramının temel problemleri

Bilgi Kuramının temel problemi Doğru bilginin imkanı (mümkün olup olmadığı) problemidir. İlkçağ filozofları bilginin kaynağını sorgulamadan önce,bilginin değeri yani kesin doğru bilginin olup olmadığı üzerinde durmuşlardır.Bu soruya iki şekilde cevap verilmiştir:

1-Doğru Bilginin İmkansızlığı : İlkçağ felsefesinin ilk dönemi bir doğa felsefesi niteliği gösterir.O dönemin filozofları sadece duyularla evrenin açıklamasını yapmaya çalışmışlardır.Yani naiv(yöntemsiz,sistemsiz) bir empirizm (deneycilik) ile evren hakkında esin bilgilere varılabileceğini sanmışlardır. Evrenin oluşumu ve varlıkların kökeni ile ilgili sorulara cevap verilirken çelişkili görüşlerin ortaya çıkması,her filozofun kendi görüşlerinin doğru,diğerinin yanlış olduğunu iddia etmeleri,bu tür görüşleri şüphe(kuşku) ile karşılayan sofist denilen yeni bir grup düşünürün ortaya çıkmasına neden olmuştur.Sofistler genel-geçer doğru bir bilginin varlığından ilk kez şüphe edenlerdir.

SOFİZM (Sofistler):

Sofistler, herkesin üzerinde birleşebileceği bir bilginin olamayacağını savunurlar. ”Gezgin öğretmenler” olarak da bilinen sofistlere göre hakikatler ve değerler toplumlara ve hatta insanlara göre değişebilir.Çünkü bilgi olarak yalnızca duyu algılarından oluşmuş zan(sanı)lar vardır. Bunlar da insandan insana değişir.Dolayısıyla herkesin kabul edebileceği genel-geçer bilgi olamaz. NOT:Kişiden kişiye değişen bilgilere göreli bilgi; Bilginin kişiden kişiye değiştiğini savunan düşüncelere de görecilik (relativizm) denir. Sofistlerin en ünlüsü Protagoras’tır.O’na göre İnsan her şeyin ölçüsüdür. Diğer bir sofist Gorgias’tır.O’na göre gerçek yoktur,olsaydı bilinemezdi,bilinseydi bile başkasına bildirilemezdi.

SEPTİSİZM(şüphecilik) :

(Duyularımız bizi yanıltır,gerçeği bilmek mümkün değildir,yapılacak şey yargıdan kaçınmaktır) Septisizm Sofizm’in sistemleştirilmiş şeklidir. Septisizm akımının önde gelen isimleri Pyrron,Timon,Arkesilaos ve Karneadestir. Septisizm, insan zihninin kesin bilgiye ulaşamayacağını,gerçeğin özünü bilemeyeceğini bu bakımdan herhangi bir konuda (ana varlık,ruh,Tanrı gibi konularda) olumlu ya da olumsuz yargıda bulunmanın yersiz olduğunu ileri süren bir öğretidir. Septikler gerçeği bütünüyle inkar etmez, sadece KESİN yargıdan kaçınırlar. Septiklerin şüphesi Descartes’in şüphesinden farklıdır. Septiklerde şüphe amaç, Descartes’te araçtır.Descartes şüpheyi bir yöntem olarak kullanmıştır.Descartes açık ve seçik olmayan hiçbir şeyi doğru olarak kabul etmez.Descartes;önce Tanrı da dahil her şeyden şüphe etmiştir.Bu şüphesi kesinlik ifade eden bir esasa ulaşıncaya kadar devam etmiştir.Bu esas O’na göre,DÜŞÜNMEKTİR.Sadece düşündüğünden şüphe edemez olmuştur.Böylece COGİTO ERGO SUM “düşünüyorum öyleyse varım” formülüne ulaşmıştır.Bu formülü bulunca varlığın ancak Tanrıdan gelebileceğini düşünmüştür.”Tanrı da mükemmel olduğuna göre aldanmaz ve aldatmazdır.Öyleyse O’nun bilgisi kesindir.” Diyerek doğru bilginin temeline Tanrının yanılmazlığını almıştır. O’na göre artık “Tanrının bildirdikleri ve kendisinin düşünebildiği hakikatinin dışında her şeyden şüphe etmelidir. Ta ki açık seçik bilgiye ulaşıncaya kadar. Bu şüpheciliğe Bilimsel şüphecilik de denir Bunda ilkçağ septisizminin (dogmatizme karşı insan zihnini uyardığı için) etkisi büyüktür. Septisizm bilimin ve teknolojinin olağanüstü başarıları sonunda varlığını sürdürememiştir.Çünkü “doğru bilgi mümkün müdür?” diye bir soru kalmamıştır.
[Valid Atom 1.0]